15 Haziran 2017 Perşembe

Tükeniş



Tavanda öylece duruyor, kıpırtısız. Kanı, bir ressamın tuvalini nefretle doldurması gibi boyamış duvarı. Oturduğum yerden göremiyorum ama biliyorum gözleri kesin bana bakıyor. İçerisi çok sessiz, vücudumun her zerresi pişmanlık dolu. Odada ölümün ciyak ciyak sessiz çığlıkları yankılanıyor, bir tek ben duyuyorum.

Gözlerim masasının üzerindeki cinayet aletine takılıyor. Baş ucuna biraz kan bulaşmış. Onu masanın üzerinden alıp halının altına saklıyorum. Ama ondan kurtulmak veya yakalanma korkusundan değil, sadece birkaç saniyeliğine de olsa vicdan rahatlatmak için.

İçerisi hala çok sessiz, aklımda uçuşan sonsuz sorular… Bu yaptığımın hesabını yaratıcıma nasıl vereceğimi düşünüyorum. Hani küçükken bir halt yersin de ailen sana hesap sorduğunda hiçbir açıklama yapamaz, öylece halı desenlerini izlersin ya işte öyle bir mahcubiyet içinde tavana bakıyorum. Sanki oraya baktığımda her şey yoluna girecekmiş gibi.

Alnıma boncuk boncuk terler, sağ dizime de hafif bir titreme geliyor. Sonra da kendime “Rahat ol. Yaptığın doğruydu. Sen onu öldürmeseydin o sana zarar verecekti. Unutma özgürlükler bir başkasının özgürlüğünü kısıtlayana kadardır, küçükken aynen bunu demişti sosyal bilgiler öğretmenin, bir suçlu varsa şayet bu odur. Sen gayet demokratik ilkelere uygun, devletin sana verdiği meşru müdafaa hakkını kullanarak bir can aldın, bunda hiçbir şey yok.” dedim. 

Ahvalim paramparça. Neden böyle oldu ? Oysa bunu daha önce defalarca yapmıştım ama bu sonuncusu neden kendimi böyle hissettirdi ? Sanırım ya deliriyorum ya da içim çürüyor. Her iki ihtimal de sonumun daha da yaklaştığının belirtisi.

Dedem: “ Bazen insana ölümü malum olur. Ölmesine yakın bir haller gelir, yaklaştığını hisseder.” demişti. Belki dedem haklıdır, ölümüm yaklaşıyordur. 

Yoksa altı üstü tavanda duran bir sivrisineği dergiyle vurup öldürmek insanda ne kadar vicdan azabı yaratır ki ? Hem de aylık edebiyat dergisiyle öldürmek. Artık o derginin yazarları da bu suça ortak, hepsinin elinde, edebiyatında o sineğin kanı var. 

İnsan aldığı her canda (bu bir sivrisinek, bir köpek, bir insan da olur) ruhundan, içinden bir şeyler bırakıyor. Ölüm beraberinde büyük bir tükenişi getiriyor. Önce sinekle sonra da kitle imhalar ile yüzbinler ölüyor. 

Unutmayalım hepimiz Adem’in olduğu kadar Kabil’in de torunlarıyız. Yani “atadan katil” bir türüz. Bu dürtü içimizde var. Ondan kurtulamayacağız. Ama bir parça vicdan sahibi olursak, öldürdüğümüz bir sineğin, kopardığımız bir çiçeğin arkasından vicdanımız acırsa, ne bileyim belki o zaman bir parça daha insan kalabiliriz. 

Umudunuzu yitirmeyin, sinekleri öldürmeyin. Selametle.



                                                                                                                                 Kabil