31 Mart 2017 Cuma

Ahval



Acı çekmenin en tehlikeli evresi “acı eşiğinin aşıldığı zamandır.” Bu bir daha asla inemeyeceğin bir basamağı çıkmaya benzer ve ilerisi kapkaranlıktır. İnsan acıya maruzken mazlumdur. Ama bu ezik bir mazlumluk değil, bir “dik duruştur.” Acıyı çekilebilir kılan şey, onun elbet bir yerde biteceğine olan inançtır. İşte o dik duruşun temelini bu inanç oluşturur. 

Ama acı bitmez ise inanç sarsılır. Duruş yana kaymaya başlar ve insan duyduğu acıya adapte olur, tepkisizleşir. O eşik aşıldığında artık her şey bulanıktır. Toplum, bulanık bir görüntüye karanlığı tercih eder ve gözlerini kapatır. Bu her türlü suç unsurunu ve vicdana aykırı faaliyeti meşru kılar. Bu durum aynı ağır yaralı birinin antibiyotik değil morfin istemesine benzer. Çünkü yaranın iyileşmesindense onu hissetmemek daha caziptir. 

Ama burada fiziksel acıdan bahsetmiyoruz, bunca katliamın, patlamanın, cinayet ve linçin yarattığı acıdan söz ediyoruz. Üzerinde yaşadığımız coğrafya bugüne kadar bir sürü savaş, medeniyet, kültür gördü. Ama şu an içinde bulunduğumuz psikolojiyi bizden önceki başka bir toplumda görmüş müdür bilmiyorum. 

Savaşın bile bir onuru, bazı kuralları varken bugün içinde bulunduğumuz vaziyet çok acınası. Dünün mazlumuyken bugünün zalimleri olarak acınası bir acımasızlığın pençesindeyiz. 

Bir gün eve giderken 5-6 köpeğin 1 köpeği köşeye sıkıştırdığını görmüştüm. Başta titrek adımlarla geriye doğru yürüyen köpek kaçışın olmadığını anlayınca sinirli bir şekilde karşısındaki gruba hırlamaya başlamıştı. En sonunda hırlamanın da fayda etmeyeceğini anlayınca var gücüyle, belki de içindeki son dirençle diğer köpeklere saldırmaya başladı. Direk karşısında duranın boynunu ağzına aldığı gibi var gücüyle ısırmaya başladı ancak diğerleri de hemen onun üstüne atılmıştı. Sonuç olarak köşeye sıkıştırılan köpeğimiz bu kavgayı kaybetmiş ve ağır yaralar almıştı.

İşte bizim acınacak olan halimiz ise o köpek kadar olamayışımız. İçgüdülerimizi bile köreltecek kadar korkak oluşumuz. Şayet o köpeğin yerinde biz olsaydık can havliyle karşıdaki gruba saldırmak yerine onlara katılır, başka köşeye sıkıştırılacakları bulur ve bundan haz duyardık. Aynı bugün yaptığımız gibi.

İnsan karakteri aynı omuriliğe benzer. Omurilikteki 1 milimetrik bir kayma bile duruşunuzu bozup sizi felç edebilir. 1 milimetre, size başkalarının karşısında diz çöktürebilir. O yüzden ona iyi bakın ki duruşunuz bozulmasın.


                                                                                                                                           Kabil

12 Mart 2017 Pazar

Haybeye Mavralar III

Her yeri gördüğün, yüksek bir tepedesin. Kuşlar umarsızca geçiyor. Onlar bile fark etmiyor seni. Küçücük bir ayrıntısın aslında. Bir evin en ücra köşesindeki dekorsun; atılmaya kıyılmamış ama varlığı da tamamen gereksiz olan tozlu bir dekor.

Bu kadar önemsizken bile o tepe, o yükseklik sana kendini Tanrı gibi hissettirir. Aşağı bakarsın, hayret verici sefilliklere ve bir zamanlar senin de içinde bulunduğun çukurlara. Çok uzakken hepsi sana, bir kuşun acı çığlığı yeter; irkilip aşağı düşmene.

Düşüşün belki dakikalar sürer. Belki saniyeler. Belki bir ömür. "Ne olacaksa olsun. Bitsin artık bu boşlukta sürüklenme hali." derken, ölüm perde arkasından sırıtır sana.

Ölümün bile almaya tenezzül etmediği bir ruhsundur. Azabın budur. Ne yaşamak ne ölmek. Asla dolmayacak bir boşlukta sonsuza kadar sürüklenmek. Bu, kendinde ilahi bir şeyler görmenin bedelidir. Oysa çok basitsindir; kibir müptelası bir varlık olarak.

Ama üzülme, insanın tesellisi bitmez. Cehennemde ateş ile dost olursan şeytan düşmanın olur. Çünkü kimse paylaşmaz sevdiğini.

Karanlık çöktüğünde içine artık tüm duygular eşittir. Mutluluk da gölgelerin tutsağıdır hüzün de.

Duygularını en keskin biçimde yaşayamadığın sürece nedir ki insanlığının delili ?

Sana baktığımda hiç bir şey göremiyorum. Kendinden istifa etmiş, bütün hayallerini kürtajlatmışsın. Kırık dökük her yanın. Hep eksiksin. 10'a bölünmüş, her parçanı ayı yerlere gömmüşsün. Belki de bunu tomurcuklanıp yeniden açmak için yaptın. Ama unuttuğun bir şey var; yeniden doğmak için önce kendinin katili olmalısın.



                                                                                                                     Kabil