Ne dilim dönüyor ne de düşüncelerim. Kelimelere düşmeyen
bazı ipsiz sapsız düşünceler var aklımın odalarında. Gözlerimi bacaklarıma
çeviriyorum, saplanıp kalmışım koca bir bataklığın ortasına. İnsanlar sadece
bakıyor ve geçiyor. Bir el atan olsa belki çıkacağım buradan. Belki de el atanı
yanıma çekip “gel birlikte batalım. Birlikte nefessiz kalıp can çekişerek,
kuvvetli hırıltılar çıkararak ölelim burada. Sınırlara hapsolmuş rutin bir
hayat yaşamak yerine gel birlikte sahici bir şekilde, istediğimiz gibi ölelim.”
derim. Cevabı çok da önemli değil. Çünkü yanıma gelirse cevabının hiçbir önemi
olmayacak; önemsiz olan diğer her şey gibi.
Hiç geçmeyen acı bir tat var ağzımda. Tükür tükür geçmiyor.
İçmediğim zıkkım kalmadı. O tat hala orda. Kan tükürten gecelerde, simsiyah
gökyüzüne fırlatılan bir küfrün ağızda kalan tortusu gibi. Cüretkar itirafların
kesif tadı gibi. Saklanan utanç dolu sırların çatlaklarından akan zehir gibi.
Bu çaresizliğin tadı galiba.
İnsanın çaresizliği söylediği yalanlarda gizlidir; Kendine
söylediği yalanlarda. Bitmek bilmeyen, güzel vaatlere boğulmuş boş hayaller anlatıyor
çaresizliğimizi. Çok çaresiziz üzerimizde bunca insanın kanı varken. Hayalleri
çalınmış, hatta hayal kurma yetileri elinden alınmış çocukların öfkesi bu.
Bizim öfkemiz bu. 1. sınıfta sayfalar dolusu “A” yazanların,
yaratıcılığını, geleceğini okul sıralarında bırakanların, kimse görmesin diye
karanlık köşelerde sigara içen çocukların öfkesi. Bizim öfkemiz. Bitişi belli
olmayan, asla kazanamayacakları bir yarış için kendilerinden vazgeçen
çocukların öfkesi değiştirecek bu sarpa sarmış dünyayı; vaziyet alın.
Kabil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder