30 Temmuz 2018 Pazartesi

Adalet


O gün mahalledeki herkes kendi halindeydi. Manav, sıcaktan kurumaya yüz tutmuş marullarına sürekli su serpiştiriyor, kahvedeki güruh, olaylı geçen derbinin ardından ağızlarından salyalar püskürterek neferi oldukları tarafın haklılığını ispatlamaya çalışıyordu. Bakkalın önünde kendi aralarında oyun oynayan çıplak ayaklı çocukların sesleri kuş cıvıltılarına karışıyor, evlerin balkonlarından yükselen çeşitli yemek kokuları insanda iştah açıcı bir etki yaratıyordu. Mahalle, tıpkı çarkları muntazam çalışan bir saat gibi kendi düzeninde işliyordu.

Saat akşamüstü vaktine yaklaştığında çıplak ayaklı çocuklar telaşeli hareketlerle evlerinin yolunu tutarken kahvede de son çaylar söylenmişti. Mahallenin en işlek diyebileceğimiz;  manav, bakkal ve kahvenin de bulunduğu sokağın başında bir kadın belirdi. Etrafa attığı ürkek bakışlardan yürürken ki tedirginliğine kadar her halinden mahalleye yabancı olduğu anlaşılıyordu. Kadın kahvenin önünden yavaş ve ürkek adımlarla geçerken öndeki masalardan biri çığırtkan bir ses ile “Gölgesi yok!” dedi. Bunun üzerine çevredeki herkes bakışlarını meraklı bir şekilde kadına çevirdi. Bazıları emin olmak için hemen kendi gölgeleri yerinde duruyor mu diye baktı, bazıları kağıt oynamaya devam etti. Kimileri hemen dedikoduya başlamıştı bile: “kadın aslında cinliymiş.” Kimileri de “ne telaş yapıyorsunuz be kardeşim. Altı üstü kadının gölgesi yok yani,” diyerek rahat tavırlarını sürdürdü. 

Kadının korkmuş hali ve titrek vücudu Bakkal İsmet’i endişelendirmişti. İsmet kadının yanına giderek “iyi misin bacım ? Bir şey mi oldu ? Nerden geliyorsun böyle ?” sorularını art arda sıraladı. Kadın her an ağlayacakmış gibi titrek bir sesle “ben kehanetin habercisi ve başlangıcıyım. Yalan ve fesattan balçığa bulanmış bu mahalleye tekrar doğruluğu getirmek için gönderildim. Size yalvarırım sözlerimi dinleyin yoksa harap olacaksınız,” dedi. Sözlerini bitirdiğinde kahvedekilerden bol kahkaha, köşede toplanmış kadınlardan “vah vah yazık bu yaşta delirmiş. Gencecik halbuki ne güzel kız ama ne yapacaksın alın yazısı işte,” tepkileri aynı anda yükseldi. Bu söz karşısında ne diyeceğini bilemeyen İsmet, kadının meczup olduğunu düşünerek “tamam bacım tamam, geçti. Gel kahvede bir su iç kendine gel biraz. Sonra da seni evine bırakırız,” dedi. 

Titrek hali birden kesilen kadın, gözlerini kısarak etrafındakileri şöyle bir süzdü. Önce eski filmlerdeki cadılar gibi bir kahkaha patlattı ardından da, “Samet, ah ulan kavuncu Samet. Hiç utanmadın mı 13 yaşındaki oğlunun ders çalışmak için eve davet ettiği arkadaşına ellerken ?” dedi. Bir anda herkesin yüzü kireç gibi olmuştu; Manav Samet hariç. Onunkisi kıpkırmızı idi. Alnından birden soğuk terler boşalmaya başlayan Samet elini ayağını nereye koyacağını bilmeyen bir telaş ve tavırla “sen ne diyorsun lan meczup ? İsmet! Alın şu deliyi yoksa kırıcam ağzını yüzünü!” diye kükredi. Ancak kadının dediği şeyler ortamda bulunan herkesin üzerinde adeta soğuk duş etkisi yaratmıştı. Kahveci İsmet dahil kimse bir şey yapamadı. Bunun karşısında iyice çileden çıkan Manav Samet tam kadının üstüne yürüyecekken, “senin kükremeni yerim lan sübyancı piç!” diye çıkışan kadın koşarak oradan uzaklaştı. Kadından da böyle bir tepki beklemeyen mahalleli iyiden iyiye onun meczup olduğuna inandı.

Bu garip olay her şeyin başlangıcıydı. Mahallelinin “meczup” olarak nitelendirdiği bu kadın, ara ara ortaya çıkıyor ve bazı mahalle sakinleri hakkında akıl almaz şeyler söyleyip yine ortadan kayboluyordu. Gölgesi olmayan kadının mahallede ilk göründüğü günden beri artık kimsede huzur kalmamıştı. Dışarıdan sevimli, kendi halinde görünen mahallede akıl almayacak dedikodular, türlü fesatlıklar peydah oluyordu. Huzurlu ve sakin geçen günler artık eskide kalmıştı. Herkes birbirine nefret dolu bakıyor, zihinlerde türlü küfürler geziyordu. Mahalleli bu hale dayanamayıp karakola gitmişti ancak oradan da bir sonuç alamadılar çünkü verdikleri ifadeler karşısında komiser, “ulan gölgesi olmayan insan mı olur ? Toptan kafayı yemişsiniz siz.” diyerek olayı başından savuşturmuştu;  başında bir sürü iş varmış gibi. Küçük yerlerde bürokrasi hep böyleydi; kamu miskinliğe ve iş yapmamaya bağımlı halde çalışırdı.  

Olanların üzerine haklarında türlü dedikodular çıkan mahallenin erkekleri, bir gece Manav Samet’in öncülüğünde toplandı.  Samet sinirli ve kendinden emin bir sesle “arkadaşlar, bu deli mahalleye musallat olduğundan beri huzurumuz kalmadı. Biz birbirimizi biliriz. Bu kadının dedikleri akla hayale sığmayacak şeyler. Hiçbirimizin evinde huzur kalmadı. Artık yapılacak tek şey polis bize inanmadığı için bu meczubu yakalayıp teslim etmektir.” Sözünü bitirdiğinde kendini dinleyenleri şöyle bir süzdü. Aralarından biri “Samet doğru dersin, huzur falan kalmadı da kadının gölgesi yok. Cinli midir nedir ? Başımız belaya girmesin ?” Manav Samet bu soruyu sanki önceden bekliyormuş gibi  “merak etme birader. Ben o işi de düşündüm. Nefesi çok kuvvetli bir hoca var bayır mahalleden. O da yanımızda olacak.” Dedi. Hoca getirtileceğini duyan herkes rahatladı ve planı destekledi. Toplantıda sadece Bakkal İsmet yoktu. Toplantı davetini duyan İsmet “ya Samet tamam neyse ne, kaç yaşında adamlarız. Bir tane meczubun peşinden mi koşacağız ?” diyerek gelmeyi reddetmişti.

Kadının mahalleye her gelişi akşamüstü saatlerinde olduğu için 2 gündür mahallenin erkekleri, bu saatlerde sokağın çeşitli yerlerine konuşlanıp kadını beklemeye koyuldu. Ancak ne giden vardı ne de gelen. Samet’in 2 gündür getirip kahvede beklettiği hocanın da canı sıkılmaya başlamıştı. “Evladım hani nerde bu cinli kadın ? Benim de işim gücüm var. Yarın gelir beklerim daha da gelmezse beni uğraştırmayın böyle şeylerle.” dedi. İmamın bu sözü karşısında Samet’in canının sıkıldığı her halinden belli oluyordu. İsmet’in getirdiği çayı sert bir şekilde karıştırıp kaşığı çay tabağının yanına koydu. Efkarlı bir şekilde sigarasını yakıp gözlerini yola çevirdi. Kahvenin önünden geçen bazı kadınlar Samet’in yüzüne nefretle bakıyordu. Samet utanıp bakışlarını önüne eğdi. Kadının yakalanmasını en çok kendisi istiyordu ancak ondan çok korkuyordu. Kadının kendisi hakkında söyledikleri iftira değil gerçeğin ta kendisi idi. Peki bunu nerden bilebilirdi ? Galiba kadın gerçekten cinliydi. Bu düşüncenin varlığı ensesinden sırtına buz gibi bir ter damlasının yuvarlanmasına sebep oldu. Ürperdi ama belli etmemeye çalıştı. Yaptıklarından dolayı biraz utanç duyar gibi oldu. Ama asıl soru Samet, çocuğunun arkadaşına yaptığı bu rezil şey hiç ifşa olmasaydı böyle utanç duyacak mıydı ? O zaman bazıları için kötü şeyler sadece açığa çıktığında kötüydü. Bu da kendilerince her şeyin meşruluğunu sağlıyordu. Hatta bazıları için suçun ifşası bile meşruluğun önünde bir engel değildi. Örneğin kahveci İsmet; kendi çapında efendi, adaletli, yiğit olarak bilinen biriydi. Kadının Samet hakkında söylediği şeylerden sonra mahallede İsmet hariç herkes Samet’le samimiyeti kesmiş, gördüklerinde yol değiştirir olmuşlardı. Ancak İsmet gibi dürüst bir adamın bu kayıtsızlığına bütün mahalle şaşkındı. Belki İsmet’in de saklaması gereken şeyler vardı ve açığa çıktığında ona da böyle davranacaklarından korktuğu için pis bir vicdan muhasebesine girmişti. Bu ihtimale göre İsmet, Samet’e değil kendisine acıyordu. Ama tabi ki de bu bir “ihtimaldi.”

Aradan yaklaşık 1 ay geçmiş ve kadın bir daha görülmemişti. Eşi Samet’ten boşanmış çocuğunu alıp evi terk etmişti. Taciz ettiği çocuğun ailesi de Samet’e dava açmış ve bir kere de linç girişiminde bulunmuşlardı. Haklarında türlü dedikodu çıkan mahallenin diğer erkek üyeleri de ya mahalleyi terk etmiş ya da insan içine çıkamaz olmuşlardı. 

Bir gece İsmet, soğuk meşrubatların bulunduğu dolapları kilitlemiş, semaveri söndürmüş, kahvehanesini kapatırken gözlerini kapıya çevirmesi ile yüzü kireç gibi oldu. Aylardır ortalarda görünmeyen kadın karşısında bir heykel gibi dikiliyordu. Korku ve tedirginlik arası bir duygudan dizlerinin bağı çözülür gibi oldu ancak kendini toparlayıp “hayrola bacım gecenin bu saatinde ?” dedi. Kadın çok sakin adımlar ile sol çaprazında bulunan masaya oturup “gel İsmet biraz konuşalım” dedi. İsmet’in eli, belinde duran baba yadigarı sustalıya gider gibi oldu. Sonra bu düşüncenin ne kadar komik olduğuna inanmaya çalışarak çekingen adımlarla kadının karşısına oturdu. “Adalete inanır mısın İsmet ?” İsmet, olan bunca şey, kaçan bir ton huzurdan sonra hiçbir şey olmamış gibi kendisine böyle aptalca bir soru soran kadına hiç cevap vermeyerek eve gitmeyi düşündü ancak sabırla iç çekip “hayır inanmam,” dedi. Kadının ağzında belli belirsiz bir tebessüm belirdikten sonra “artık inan karşındayım,” dedi. İsmet içinden “ulan gecenin bu saatinde çattık şu deli karıya sav başından savabilirsen şimdi” diye geçirdi ancak ağzından “tamam bacım anladım. Adın Adalet’miş. Memnun oldum. Ama bak saate kaç oldu ? Dükkanımı kapatıp evime gitmem gerekiyor. Ayrıca buralarda çok görünme Samet’e denk gelirsen senin için hoş olmaz,” kelimeleri döküldü. “Evet ismim Adalet. Ama sadece ismim değil,” biraz durakladı “neden gölgem olmadığını merak etmiyor musun İsmet ?” Konu buraya gelince İsmet iyiden iyiye gerildi. Ağır ağır nefes alırken “Neden ?” diye belli belirsiz bir ses çıktı ağzından. “ “Çünkü en ağır suçlar benim gölgemde işlenir. Kimse bakmaz, kimse görmez. Gölgem bütün suçlara görünmezlik sağlar. İşte bunların olmaması için gölgem yok. Mesela adaletin olmadığı ülkelere bak; her yerde yaldızlı, gösterişli şekilde adalet yazar ve insan her zaman olmayan şeylerin ispatının peşindedir.” İsmet ne düşünüp söylemesi gerektiğini bilemeyen, allak bullak bir yüz ifadesi ile kadına bakarken kadın devam etti “yıllardır gölgem bu mahalledeydi İsmet. Bak bir gün gölgemi çektim neler oldu ? Dahası gözümdeki bandanayı çıkarınca her şeye tanık oldum. Meğer bunca yıl gözlerimin kapalı olması adaleti sağlayan değil sizleri koruyan bir şeymiş. Gözlerimi bağlayan sizdiniz. Hepiniz sinsi yılanlardan başka bir şey değilsiniz. Ama çok büyük bir yanlış yaptınız, terazinin yanında kılıcı asla vermeyecektiniz.” İsmet koşup oradan uzaklaşmak için kahvehanesinin kapısına baktığında yerde kanlar içinde sürünen Samet’i gördü. “Kapıya hiç bakma. Bedelini ödemek zorundaydınız İsmet” dedikten sonra masanın altından bir anda çıkardığı kılıcı ile İsmet’in gırtlağına kocaman bir çizik atan kadın, boğazını tutup yerde kıvranan İsmet’in kulağına eğilerek “yıllar önce defalarca tecavüz ettiğin için intihar eden kızın seni bekliyor,” dedi. İsmet bakışları kahvehanenin önünde aynı kendisi gibi kanlar içinde yatan Samet’in gözlerine takıldı. İkisinin de bakışları aynıydı. Aynı günahın aynı kanıtları.


                                                                                                                                 Kabil

4 yorum: