31 Ağustos 2016 Çarşamba

İşporta



Hep takıldığım mekandaki her zaman oturduğum masadayım. Çevremde de her zamanki insanlar. Mekanın müdavimleri; yan kesiciler, gaspçılar, hırsızlar… Ilınmaya yüz tutmuş biramdan büyük bir yudum alıp boşalan bardağı havaya kaldırarak garsona tazelemesini işaret ediyorum. Her şey rutininde seyrederken o takılıyor gözüme. Farklı bir yüz. Mekanın müdavimlerinden değil. Hemen sağ çaprazımdaki masada benim gibi tek başına oturuyor. Yüzündeki kırışıklıklar yaşlı olduğuna delalet ama bakışlarındaki o alev bu yaşlanmış bedeni inkar eder nitelikte. Dışarıdan bakıldığında değişik bir mizacı vardı. Kederli mi sevinçli mi anlamak pek mümkün değildi. Merakım iyice artmıştı ki gözlerini bana çevirdi. Bir anda panikledim, yaptığımın bir suç olduğu hissine kapıldıktan sonra durumu kurtarmak için hafifçe başımı öne eğip onu selamladım. Bu hareketime 3-4 saniye tepki vermedi. Sonra o da hafifçe başını öne eğip beni selamladı. Tam da bu hareketi bekliyordum işte. Garsonu çağırıp eline bir dal sigara tutuşturdum. (birahane adetidir) Garson aracılığı ile dayıyı masama buyur ettim. Garsonun “buyur” davetinden sonra bakışlarını bana çevirdi, baştan aşağı beni süzdükten sonra birasını alıp masa ağır adımlarla yaklaştı:

 - Selamın aleykum genç 

 -Aleykum esselam dayı buyur. 

Karşımdaki sandalyeye oturdu. Bakışlarını bir süre etrafta gezdirdikten sonra bana döndü: 

 -Adın nedir genç.

 -Kabil dayı, seninkisi ?

 -Boş ver be genç nabıcan adımı ?

 -Haklısın dayı siktir et.

Bir süre daha suskun kalıp biralarımızı yudumladık. Nerden konuya girsem de şu karşımda oturan yaşlı adamla muhabbet edip onun hikayesini öğrensem diye düşünürken sanki düşüncelerimi okumuşçasına bodozlama lafa girip anlatmaya başladı:

 -Ben işportacıyım genç. 21 senemi bir tezgah başında geçirdim. 21 sene; koca bir ömür eder. Koca bir şehrin yaşlandığını gördüm. Koca bir şehrin saçları döküldü gözlerimin önünde; kestiler bütün ağaçlarını. Beton oldu dört yanım, kocaman bir hapishanenin müebbetle mükellef bir mahkumu gibi hissettiriyor kendimi bu binalar. Ben 21 sene hep izledim genç, bu şehirle beraber yaşlandım. Bak bana kaç gösteriyorum ?

İçimden “60 falan” diye geçirirken cevap vermeme müsaade etmeden söze koyuldu tekrar:

 -Ben 49 yaşındayım lan(!) Evet 49, bakma öyle genç. Ne bekliyordun ? 21 sene, bir tezgah, çılgına dönmüş insanlar ve harap olan bir şehir. Delirmediğime şükrediyorum. Neyse ne diyordum ben ? Hı evet hep izledim genç. Nerden nereye nasıl ve neden geldiğimizi izledim hep. Dışardan bakıldığında çok sıkıcı değil mi ? Öyle değil işte. Tezgahımın bulunduğu sokakta bir çiçeğin yaprağını koparsınlar, içim acır benim. Sokağın köpeğine hoşt desinler gözüm döner. Yerine çöp atsınlar yüreğim acır. Hepsini çektim sineye; çiçeği tekrar ektim, köpeğin başını sıvazladım, çöpü yerden aldım. Kimseye sitem etmedim. Sonra ne oldu biliyor musun ? Sokağın başındaki kepçeyi gördüm. Ardından zabıtalar. “Yıkacağız” dedi, “dönüşüm” dedi, “kent” dedi, zırvaladı bir şeyler. “Al voltanı, tezgahını başına yıkmayalım” dedi. 

Soluksuz dinliyordum. Sohbet, sonu ne olacağı belli olmayan freni patlak bir kamyon gibi ilerliyordu:

 -Sonra bir usturayı çıkardığımı hatırlıyorum bir de buraya geldiğimi. Korkma genç sakin ol. Muhtemelen birazdan polisler gelir alır beni. 21 yıldır alkol sürmüyordum ağzıma, son kez tadına bakayım dedim bu meretin. Bunun da içine sıçmışlar, basmışlar şekeri. Şeker katılmış bira olur mu genç ? Olmaz. Öyle işte genç, 21 yıl sabırla direndim bu sonu gelmez aymazlığa ama sonunda teslim oldum. Gücüm buraya kadar yetti.

Sözünü bitirdi birasından bir yudum alıp pencereden dışarı baktı. Bense yerime çakılmış duyduklarımı idrak etmeye çalışıyordum. Tam cevap vermeye yelteniyordum ki 2 polis memuru mekandan içeri girdi. Bakışlarını onlara çevirdi son bir yudum alıp “haydi selametle genç Allah kurtarsın” deyip memurlara teslim oldu. 

Eve geldim, yarı sarhoş bir halde yatağa uzanıp dayının söylediği o son 2 kelimeyi düşünmeye başladım. Sanırım şimdi daha iyi anlıyorum ne demek istediğini. O elinden geleni yapmış selamete ermişti. Kurtarılması gerekenler bizlerdik; bu cinnet geçiren şehirde. 

                                                                                                                             Kabil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder