4 Eylül 2016 Pazar

Büyümek



İnsan: doğar, yalan söyler, büyür, ölür. Evet yalan söylemeyi öğrenmek büyümeden önce gelir. Aslında bu iki olayı iç içe geçmiş halkalar olarak da düşünebiliriz. İnsan yalan söylemeyi öğrendiğinde büyür. Hatırlayın, çocukken (2 yaş civarı) babandan onun özel bir eşyasını (telefon, cüzdan, çakmak, herhangi önemsiz ve boktan bir şey işte) istersin. O eşyayı istemenin hiçbir nedeni de yoktur zaten, sadece alıp ağzına sokacaksın, belki 1-2 kere koltuğa fırlattıktan sonra sıkılıp bir kenara bırakacaksındır. Önce vermez “yasak” der. O an kural ve otoriteyle ilk kez tanışırsın. 2 yaşındasındır ve bu “yasak” kelimesi suratına tokat gibi çarpar. İçindeki bastırılmaz anarşist duygular bir gayzer gibi tam da bu esnada ciğerinden patlayıp göz pınarlarına fışkırır ve bağıra bağıra ağlarsın. Otoriteye karşı makul seviyedeki ilk proteston, ilk eylemin budur. O eşyayı mutlak surette istiyorsundur. Otorite (baba) bu durum karşısında ne yapacağını bilemez. Karşısında yasaklar ile iflah olmayan asi bir anarşist vardır. Hemen o an eşyayı önce sana gösterir, sen onu gördüğün gibi ağlamayı kesip elinden almak için hızlı adımlarla yaklaşırsın. Tam o eşya ile aranda birkaç santim kalmışken, baban senin dikkatini başka yöne verir ve elindeki eşyayı oturduğu koltuğun arkasına saklar. Sen başını tekrar babana çevirdiğinde eşya yoktur. Salak bakışlarla babanı süzerken, “Eşya gitmiş, yok olmuş. Sıçanlar almış” gibi dünyanın en düşünülmemiş, geri zekalıca yalanıyla karşılaşırsın. Soyut düşünme yeteneğin daha gelişmediği için o eşyanın gerçekten yok olduğunu düşünürsün. Fakat bunun karşısında ağlamazsın. (Bu da öğrenilmiş çaresizliktir.) Acını içine gömüp oyuncaklarına dönersin. 10 dakika sonra da her şeyi unutursun zaten. Ta ki baba koltuktan kalkıp sakladığı eşyayı orda unutana dek. Başını çevirir ve istediğin eşyayı görürsün. Ne yok olmuş ne gitmiş ne bitmiş ne de sıçanlar almıştır. Orda sapa sağlam duruyordur. İşte beyninin içinde havai fişeklerin patladığı, o eşsiz aydınlanmayı yaşadığın an gelmiştir. Çarklar döner ve düşünürsün: “demek baba doğru söylememiş?” Yalanla tanıştıktan sonra hemen duruma adapte olup, büyük oyuna giriş biletini ilk yalanını söyleyerek alırsın; Baba eşyasını unuttuğunu fark edip geri dönmüş ve onu sakladığı yerde bulamamıştır. Sana dönüp nerde olduğunu sorar. Sen ise masum bir şekilde oyuncakların ile oynuyorsundur, dönüp saf saf babana bakarsın. Yalanını yutar. Eşyanın nerde olduğunu annene sormak için mutfağa yöneldiğinde onu sakladığın yerden; oyuncaklarının arasından çıkarıp doya doya ısırır, dişlersin. Bu kirli zafer senin, masumiyetin ise bir başkasınındır artık. Masumiyetin kaybedilişi büyümenin alametidir. Büyümek ise sadece ölümün habercisi... Sonra da ölürsün. Hepsi bu.


                                                                                                                                   Kabil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder