İnsan: doğar, yalan söyler, büyür, ölür. Evet yalan
söylemeyi öğrenmek büyümeden önce gelir. Aslında bu iki olayı iç içe geçmiş
halkalar olarak da düşünebiliriz. İnsan yalan söylemeyi öğrendiğinde büyür. Hatırlayın,
çocukken (2 yaş civarı) babandan onun özel bir eşyasını (telefon, cüzdan,
çakmak, herhangi önemsiz ve boktan bir şey işte) istersin. O eşyayı istemenin hiçbir
nedeni de yoktur zaten, sadece alıp ağzına sokacaksın, belki 1-2 kere koltuğa
fırlattıktan sonra sıkılıp bir kenara bırakacaksındır. Önce vermez “yasak” der.
O an kural ve otoriteyle ilk kez tanışırsın. 2 yaşındasındır ve bu “yasak” kelimesi
suratına tokat gibi çarpar. İçindeki bastırılmaz anarşist duygular bir gayzer
gibi tam da bu esnada ciğerinden patlayıp göz pınarlarına fışkırır ve bağıra
bağıra ağlarsın. Otoriteye karşı makul seviyedeki ilk proteston, ilk eylemin
budur. O eşyayı mutlak surette istiyorsundur. Otorite (baba) bu durum
karşısında ne yapacağını bilemez. Karşısında yasaklar ile iflah olmayan asi bir
anarşist vardır. Hemen o an eşyayı önce sana gösterir, sen onu gördüğün gibi
ağlamayı kesip elinden almak için hızlı adımlarla yaklaşırsın. Tam o eşya ile
aranda birkaç santim kalmışken, baban senin dikkatini başka yöne verir ve
elindeki eşyayı oturduğu koltuğun arkasına saklar. Sen başını tekrar babana
çevirdiğinde eşya yoktur. Salak bakışlarla babanı süzerken, “Eşya gitmiş, yok
olmuş. Sıçanlar almış” gibi dünyanın en düşünülmemiş, geri zekalıca yalanıyla
karşılaşırsın. Soyut düşünme yeteneğin daha gelişmediği için o eşyanın
gerçekten yok olduğunu düşünürsün. Fakat bunun karşısında ağlamazsın. (Bu da
öğrenilmiş çaresizliktir.) Acını içine gömüp oyuncaklarına dönersin. 10 dakika
sonra da her şeyi unutursun zaten. Ta ki baba koltuktan kalkıp sakladığı eşyayı
orda unutana dek. Başını çevirir ve istediğin eşyayı görürsün. Ne yok olmuş ne
gitmiş ne bitmiş ne de sıçanlar almıştır. Orda sapa sağlam duruyordur. İşte
beyninin içinde havai fişeklerin patladığı, o eşsiz aydınlanmayı yaşadığın an
gelmiştir. Çarklar döner ve düşünürsün: “demek baba doğru söylememiş?” Yalanla
tanıştıktan sonra hemen duruma adapte olup, büyük oyuna giriş biletini ilk
yalanını söyleyerek alırsın; Baba eşyasını unuttuğunu fark edip geri dönmüş ve
onu sakladığı yerde bulamamıştır. Sana dönüp nerde olduğunu sorar. Sen ise
masum bir şekilde oyuncakların ile oynuyorsundur, dönüp saf saf babana
bakarsın. Yalanını yutar. Eşyanın nerde olduğunu annene sormak için mutfağa
yöneldiğinde onu sakladığın yerden; oyuncaklarının arasından çıkarıp doya doya
ısırır, dişlersin. Bu kirli zafer senin, masumiyetin ise bir başkasınındır
artık. Masumiyetin kaybedilişi büyümenin alametidir. Büyümek ise sadece ölümün
habercisi... Sonra da ölürsün. Hepsi bu.
Kabil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder